5 Haziran 2017 Pazartesi

GEZİ STAJI - BERLİN (ARCH390)



BERLİN


     Okulumuz öğretmenlerinden Emre Altürk’ün Excursion dersi ile Berlin’e gittik. Çok yoğun bir program olmasına rağmen çok eğlenceli ve öğretici bir gezi oldu. Geziye çıkmadan önce yaptığımız dersler dolayısıyla zaten hakim olduğumuz Berlin dokusunu gidip görüp gezerek öğrendiklerimizi pekiştirme fırsatı bulmuş olduk.





     İlk olarak Berlin’deki müze adasını gezdik. Bu gezi sırasında ilk Chipperfield’ın Neues Museum’unu gezdik. Beni en çok etkileyen yer de burası oldu. Eski bir yapıyı çok güzel bir biçimde restore ederek yenileyen Chipperfield’ın malzeme kullanımı ve doğal ışık alımı en etkilendiğim kısımı oldu.









     Daha sonra Altes Museum’a gittik. Müze Schinkel tarafından tasarlanmış bir müze olup 1823 yılına kadar dayanır. Klasisizmin en önemli yapılarından olan bu yapı ilk tasarlanırken müzenin halka açık bir eğitim yeri olması düşünülerek tasarlamış. Geniş açıklığa sahip giriş holü anıtsal sütunlarıyla tapınağı andırmaktadır.



     








     Berliner Fernsehtrum yani öteki adıyla Tv Tower bizim buluşma noktamız olmuştu çünkü 368 metre uzunluğunda olan bu kule şehrin her yerinden görülmekte ve oldukça merkezi bir yerde yer almaktaydı. Kulenin tepesine çıkıldığında 360 derece muhteşem bir Berlin manzarasına sahiptir.













     Jacob and Willhem Grimm Center bir kütüphane. Dış cephesi de yapılırken kütüphanedeki kitapları temsil etmesi amacıyla dikey akslar kullanılmıştır. Aynı zamanda binanın iç organizasyonunda kütüphanede maximum gün ışığı alabilmesi için orta alanda bir avlu oluşturulmuş ve bu avlu tavandaki camlarla ışık alması için desteklenmiştir.







   Jewish Museum, İkinci Dünya Savaşı sırasında işkence gören Yahudilerin anısına yapılmış olan bu müze gerçekten çok etkileyiciydi. Daniel Libenskind tarafından tasarlanmış olan bu yapı dekonstrüktivist bir dile sahiptir. Tepeden bakıldığında parçalanmış davut yıldızı biçiminde olan binanın tam ortasında büyük bir boşluk vardır. Bu boşluk, soykırım nedeniyle Yahudi kültürünün Avrupa’da yok oluşunu simgeliyor. Radikal mimarinin en büyük örneklerinden biri olarak kabul edilen bu binanın iç mimarisi de hareketlilik esasına dayanıyor. Yüksek tavanlar, çapraz yerleştirilmiş tahta putreller, birdenbire genişleyen daracık koridorlarla Avrupa'daki Yahudilerin çektikleri sıkıntılar anlatılmaya çalışılıyor.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder